Güneş o kadar üzüldü işte…
Sömürüleceğimiz, ezileceğimiz… Ama sesimizi çıkaramayacağımız yerlere gidiyorduk hepimiz. Tek başımızaydık! Fakat yalnız değildik. Tanımıyorduk da birbirimizi…
Hızlı adımlarla durağa kadar gittik. Bayram günü… Ve sabahın soğuğu… Yine erken kalktık. Yol aldı birileri… Yol almalarını sağladık. Onlar yol aldı… Biz ise asgari ücret… Belki o bile değil…
Otobüs geldiğinde… Yalnızlar bir başına çiftlerde oturmuş, ayrı yerlerde yüzleri. Hüzün var yüzlerde… Sinir var bu yüzlerde… Sabır var… Zorundalık var… Güneşin ışığı var o yüzlerde. O hüzne, zorundalığa acıyan sıcak bir yansıma! Güneş o kadar üzüldü işte… Gitme diyen soğuk rüzgarın aksine. Rüzgar da üzüldü… Ama o üzülmekten daha çok, sinirliydi. Öfkeliydi insanlara… Ama engelleyemezdi bu insanları. İşçinin emekçinin yüzünü çeviremezdi az da olsa eline geçen ekmek parasından.
Teker teker ayrıldık bu dayanışmasız birlikten. Kuzu gibi, koyun gibi değil. Tek başımızaydık… İnerken otobüsten, emeklerimizin ziyan olacağı yerlere doğru. Hem de bayram, tatil demeden. Emekler böyle işte. Zorundalık böyle işte.
Olsun! Güneş sağolsun! Bu da gelir, bu da geçer!